Ankara Sokaklarında Hayat

          Dargındı; tozlu sokaktaki gözü yaşlı çocuk, yorgunluğu gözündeki acı tebessümde masum bir şekilde gözüküyordu oysa ki.. Yolun kenarındaki çöpe bırakmıştı aslında insanlara olan güvencini.. Ama bir his ki, gökten inen yağmur damlalarında yeniden can buluyordu sanki.. Bir çınar ağacının gölgesinde saklanıyor, o küçücük bedenini insanlardan sakınıyordu sanki.. Bir korku vardı içinde, bir de o korkuya sığan cesaret vardı.. Kimi zaman hüzünle boğulurken, kimi zaman da aşkın ve sevginin verdiği o duyguyu içine sığdırmaya çalışıyordu.. Küçük yaşta çok şey öğrenmişti aslında.. Annesine olan sevgisi bitmezken, kendisine olan güveni ve cesareti sanki son buluyor gibiydi.. Ama her ne olursa olsun, o küçük bedenine ne kadar çok zarar verirlerse versinler yüzündeki tebessümünü asla kaybetmezdi.. Hayata karşı dargındı belki ama sevgiye de açtı be! Yalnız bıraktık, yalnız bırakmamamız gereken çocukları.. Sokaklar belki hayatı öğretiyor bize ama sokaklar aslında çocukların sadece oyun oynaması gereken yer olması gerekiyordu, küçük yaşta çalışmanın, eğitimsizliğin, işkencelerin, kötü düşüncelerin, kötü alışkanlıkların ne demek olduğunu öğretmemesi gerekiyordu...
      
         ...genç delikanlılar vardı küçük çocuğun hayatında.. Öyle masum, öyle mutlular ki sanki bu dünyadan değiller.. Bir yaşam savaşına tutunmuşlar ama sanki savaşta değiller de bir hayalin içinde yaşıyormuşçasına gülümsüyorlardı.. Öyle bir özendim ki o gülümsemeye içimde karış karış arasam yine bulamam öyle bir gülümsemeyi.. Küçücük bedene sığan kocaman bir dünya vardı sanki karşımda öyle hayran kaldım ki baktıkça bakasım geldi, bakışlarındaki gökyüzünü, sesindeki o ince sessiz tonu hissetmemek imkansızdı sanki. Kim gerçekten yüreğiyle baksa o küçük çocuğa belki de karşısında ayakta bile duramazdı. Çok şey görmüş, çok şey hissetmiş, aşk yaşamış mesela.. Yüzündeki tebessümün kaynağını bulmuş bu küçük çocuk, ama hayat işte koymuş yine bu küçük çocuğun önüne bir engel..

          Bazı şeylerin tadına çok önceden varmıştı belki de. Kara kurşunun izinde yol bulmuştu.. Ama sonunun kötü bitebileceğini nereden bilebilirdi ki. Paranın hırs kokusuna dayanamayıp bağımlısı olmuştu artık. Kendi düşüncelerinin içindeki kuyuya her seferinde düşmeyi başarabiliyordu. Oysa ki her şeyi sonlandırmak o kadar basitti ki... 

           Kararsızlık her ne kadar insanı yorsa da en kötü karar bile hiç karar verememekten daha iyidir bazen.. 

         Bu küçük çocuk hayatında ki en büyük kararı vermek için bir yola çıkmıştı.. Bu yol o kadar dik ve sertti ki çıkmak neredeyse işkence gibiydi. Küçük çocuk; saçları bukle bukle, gözleri kömür gibi kapkara bir kıza aşık olmuştu aslında.. Yolun sonunda bekleyen bir kızı görmek için her gün usanmadan bıkmadan yürüyordu, başına geleceklerden habersiz bir şekilde.. Çünkü şu tozlu sokakların kendi kuralları vardı içinde.. 

          Her sabah kağıt toplamak için bir yola çıkar ve aklında ki en güzel şarkıları söyleyerek işini yapardı. Sokaktan geçen herkes onu tanırdı.  Yardıma muhtaç herkese yardım ederdi bu ufacık çocuk. Yanında sürekli gezen bir de kendi gibi ufak bir köpek vardı. Belki ailesi tarafından yalnız bırakılmıştı ya da pek arkadaşı yoktu ama canından daha çok sevdiği bir köpeği ve hayatı boyunca açılamayacağı güzel bukle saçlı bir kız arkadaşı vardı. İnsanların gözünde belki pis, haylaz veya şımarıktı ama yüreğinin içinde koca bir dünyaya yetecek kadar iyilik buluyordu.. Çöpte bulduğu kitapları okumayı severdi. Okudukça hayal kurar, gerçekleşmesi için tanrıya dua ederdi.. Her gece birbirinden güzel rüyalar görürdü ama rüyasında gördüğü şeylerden çok sabahına bıraktığı hislerden nefret ederdi.. Bilirdi çünkü hayal ürünüydü bunlar.. Gerçekleşmeyeceğini bile bile neden görürüm ben bunları diye sorardı her sabah kendine..

     Bu küçük çocuğu kimi zaman kağıt toplarken, kimi zaman sokakta ayakkabı boyarken, kimi zaman da yolda arabalara soğuk su satarken görebilirsiniz.. Umutlar içindeki soğuk hayatında yaşam mücadeleleri içinde savaşıyordu.. Kimi zaman Ankara'nın soğuk ayazında çalışıyordu, kimi zaman da Ankara'nın kavurucu yaz aylarında çalışıyordu.. Tatil nedir, dinlenmek nedir bilmeksizin çalışıyordu.. Yağız delikanlılar ile her gece buluşup hayallerin de süslediği bir sohbetin içinde kayboluyordu.. Sabahlara kadar hayaller havuzunda yüzüyordu..

      Bir sonbahar akşamıydı yine, ıssız bir soğuk hava vardı. Gecenin havaya bıraktığı bilinmeyen kokuyu yine duyuyordu sanki içinde.. Sabaha kadar kederlerinin yaktığı sigarasından içiyordu.. Bir dert ki, şu koca Ankara günlerce sel altında kalsa yine temizleyemezdi.. Yaşı küçüktü belki şu küçük çocuğun ama senden, benden çok derdi vardı içinde.. Ne yanındaki yağız delikanlılar anlayabildi, ne de aklındaki bukle saçlı, kara gözlü kız anlayabildi.. Derdine derman olan tek kişi de şu gariban dünyadan göçüp gitmişti.. Yalnızlığını anlatabilecek ne bir defteri vardı ne de bir kalemi.. Her şeyi deftere dökebilecek kadar doluydu bu küçük çocuk..

         Soğuk Ankara sokaklarında bir başına yaşayan bu küçük çocuk üzerinde yılların eskittiği yamalı kazağıyla beraber iş başındaydı yine.. 

      Not: Hikayenin ilerleyiş biçimi keyfi ve kahyama aittir. :)

         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İki Yabancı

son..

Yeni Hayat